Denkleme sonradan eklenmiş ve varlığı dahi kanıtlanmamış bir bileşenin yol açtıklarına karşı çıkabilir ve tepki olarak bu bileşenin denklemden kaldırılmasını talep edebilir. Bileşen tanrıysa bu talebe ateizm denir. Dolayısıyla ateizm mümkündür.
Önermede geçen eylemin sonucu bundan ibarettir. Devletin eli ayağına filan dolaşmamış, Berkin Elvan cinayetini örtbas etmenin bir yolunu daha bulmuş, Elvan ailesinin elini kolunu biraz daha bağlamış, Cumhurbaşkanı da üç yeni cinayeti canı gönülden kutlamıştır.
Ulus devlet yapısı gereği milliyetçidir ve milliyetçilik bir ayrımcılık biçimidir. Her ayrımcılık kişilik haklarının ihlal edilmesine çanak tutar. Bu yüzden, ulus devletler tebaalarını kişi olarak tanısalar da ulus dışı muhatapları ya da mensuplarının kişilik haklarını ihlal etmeye çok yatkındırlar.
Köle demek bir kişinin başka bir insanın malı ve kaynağı olması demektir. Örneğin 'ücretli kölelik' bir benzetmeden ibarettir. Ücret varsa karşılıklılık, karşılıklılık varsa 'kişi'lik vardır. 'Kişi'lik varsa kölelik yoktur. Kölelik karşıtı yasayı tanıyan ulus devletler tebaalarını kişi olarak tanır.
İnsan köleliği karşıtı yasayı tanımayan 97 ülke varken, bu ülkelerde insanlar diğer insanların doğrudan malı konumundayken, insan harici her kişi insan mülkü statüsündeyken ve yılda 56 milyar tanesi katlediliyorken köleliğin asıl tanımını indirgemek ve önemsizleştirmek etik değildir.
Eylemin vardığı nokta silahlı bir kuvvete karşı silahlı eylem yapmanın hiçbir işe yaramadığını, şiddette devletle yarışılamayacağını, üstelik devletin ekmeğine yağ süreceğini göstermiştir. Berkin Elvan'ın ailesinden gelen mektup, eylemin kendi talepleriyle dahi ne kadar çeliştiğini göstermektedir.
Önerme adalet talebimizin olduğundan değil olma olasılığından bahsetmiştir. Kendi haklarının çiğnenmemesini talep eden herkesin bir adalet talebi var demektir. Kendisi için adalet talep edenlerin varolduğu bir toplumda talepleri somutlaştırmanın yolu karşılıklı yükümlülükleri tanımaktan geçer.
Önerme zaten mümkündür dememiştir, mümkün olduğunca sıyrılmaktan bahsetmiştir. Bu konuda çok az insanın elinden geleni yaptığı bir toplumda yürütmek gereken tartışma ayrımcılıklardan sıyrılmanın mümkün olup olmadığı değil, hangi ayrımcılıklar hakkında elimizden ne geldiğidir.
Etik düşüncenin kriteri canlılık değil hissedebilirliktir. Hissedebilirlik bir varlığı acı çekmemek ve yaşamını sürdürmekten çıkar sahibi kılar. Bu çıkardan dolayı da o varlık, insan tarafından, yani etik düşünen varlık tarafından mal ve kaynak olarak kullanılmama temel hakkına sahip olur.
Bu durum insanların kendilerini ayrımcılıklardan mümkün olduğunca sıyırmalarına engel değildir. Adalet gibi bir talebimiz varsa, ayrımcılıklar hakkında bilgi edinmek ve kendimizi ayrımcılıklardan sıyırmak için elimizden geleni yapmakla yükümlüyüz demektir.